Bu yolda devam ederseniz, sizi ben de kurtaramam

İnönü devam ediyor:
Eğer bir idare insan haklarını
tanımaz, baskı rejimi kurarsa,
o memlekette ayaklanma olur…
Şimdi mevzu bahis olan mesele bu…
Beni dinleyin,
biz böyle ihtilal içinde
bulunamayız.
Böyle bir ihtilal dışımızda,
bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır…

İnönü, “En büyük hezimetim
en büyük zaferim” diyordu.
İnönü, Cumhurbaşkanlığı’nda,
Çankaya Köşkü’nde kalması için
bazı ordu komutanlarından gelen
darbe telkinlerini reddediyordu.
Ve 27 yıllık CHP iktidarını,
demokrasinin ön koşulu olan
millet iradesi“ne saygı göstererek
seçimleri açık ara kazanan DP‘ye devrediyordu.
Böylece, 27 yıllık tek parti noktalanıyor
ve Türkiye’nin önünde gerçekten
demokrasi bayramı sayılabilecek
bir noktada yeni bir kapı açılıyordu.
Bayar-Menderes ikilisi, 14 Mayıs’la
açılan bu eşsiz fırsat penceresini,
Türkiye’nin temel sorunları çözüm
yörüngesine oturtarak, çok partili
demokrasinin gelişmesi yolunda kullanabilirdi.
Ama ne yazık ki böyle olmadı.
DP, bir süre sonra, CHP’ye karşı muhalefet
politikasını, “seçim sarhoşluğu ve
güç zehirlenmesi
“nden de kaynaklanan
o bize özgü “düşmanlık politikası
çerçevesine oturtmayı başardı.
Bugünlere kadar gelen bu politika
Türkiye’de demokrasinin, uzlaşma
kültürünün gelişmesini geciktirdi.
Askeri darbeleri kolaylaştırdı.
Bu yüzden Türkiye siyaseten
olgunlaşamadı, kendi kendisiyle
barışık bir ülke olamadı. 

DP geniş bir halk ve aydın desteği ile
iktidara gelmişti. İsmi gibi
demokratik bir rejim kuracağına olan
inanç yaygındı.
İlk seçim döneminde yaşanan
gelişmeler umut verdi.
Tek parti döneminde kendini
dışlanmış hisseden İslamcılar
ve Kürtler ile DP yakınlaştı,
genel af çıkarılarak geçmiş dönemin
mağdurları salındı ve Basın
Kanunu
‘nda olumlu değişiklikler yapıldı.
İktidara geldikten hemen sonra
ezan tekrar Arapça okunmaya başladı.
CHP’nin arka bahçesi olarak görülen
Halk Evleri ve Köy Enstitüleri kapatılırken,
Aralık 1953’te yine CHP’nin
“Haksız İktisapları’nın Hazine’ye Devri
Hakkında Kanun” ile mallarına el kondu.
1954 seçimlerinden önce CHP
ciddi bir mali kriz içine girdi,
hatta parti organı Ulus gazetesine bile
el konulmuştu.
DP tek parti hükümeti, CHP ve
İnönü‘ye karşı son derece saldırgan
bir yaklaşım sergilerken, Atatürk
konusunda hep son derece dikkatli davrandı.
Ticaniler‘in Atatürk büst ve
heykellerine saldırıları artınca
Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar
Hakkında Kanun
(1951) çıkarıldı.
Atatürk’ün naaşı geçici kabrinden
çıkarılıp Anıtkabir‘e (1953) taşındı.
Bu sırada Türkiye’nin 3. partisi
durumundaki Millet Partisi
dinî esasa müstenit bir parti olduğu
gerekçesiyle kapatıldı.
Buna rağmen DP’nin Cumhuriyet’in
kurucu değerlerinden uzaklaştığı ve
dini siyasete alet ettiği, darbeye
giden yolda aranan “meşru
mazeretlerden birini teşkil edecekti.
DP’nin altın yılları” olarak
isimlendirilen 1950-1954 dönemi
ekonomik açıdan büyüme ve bolluk
dönemidir.

Adnan Menderes 1954 seçimlerinde oy kullanırken.

İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma
altın stokları dururken
Marshall Yardımı ekonomiyi
hareketlendirmiş, tarımda
makineleşme
tarımsal ürün artışına
olumlu katkı yapmıştı.
Tam o sırada dünyada buğday açığı
meydana gelip, elverişli hava koşulları
ve tarıma açılan yeni alanlar
sayesinde buğday rekoltesinde ciddi
bir artış olunca, buğday ihracatıyla
ülkeye ciddi bir döviz girdi.
Milli gelir -yaklaşık yüzde 40- arttığı gibi
göreli bir refah artışı hissedildi,
insanın cebine yansıdı.
Dış ticarette liberasyona gidilmiş,
Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu
çıkarılmış, şeker, çimento, dokuma…
alanlarında yatırımlar yapılmıştı.
Öte yandan -ABD’nin isteğiyle- TBMM kararı
ve onayı olmadan hükümet kararıyla
Kore Savaşı‘na asker gönderimesi
karşılığında gelen NATO üyeliği de
uluslararası alanda “prestij” getirmişti.*

Bu dönem, DP’ye 1954’te
(tek dereceli çoğunluk sisteminin de
büyük katkısıyla) bir seçim zaferi daha getirdi.
Yüzde 58.4 oyla TBMM’deki sandalyelerin yüzde 98‘ini,
541 milletvekilliğinden 503‘ünü kazandı.
CHP, yüzde 35.1 oyla 31 milletvekili
çıkarabildi, Meclisteki sandalyelerin de
yüzde 5.7‘ini elde etti.
Cumhuriyetçi Millet Partisi
yüzde 5.3 oyla 5 milletvekiline sahip oldu.
İki de bağımsız milletvekili seçildi 1954’te.
Ve bu sonuçlar Menderes’i
seçim sarhoşu yaptı.

Menderes’in seçim sarhoşluğu, 1954 seçiminde Osman Bölükbaşı’yı
tekrar milletvekili seçtiği için Kırşehir’i ilçe yapmaya kadar varacaktı.

Seçim sarhoşluğu bir süre sonra
iktidar zehirlenmesi“ne dönüştü.
O kadar ki, Kırşehir‘de oyların
yüzde 44.3’ünü alan
Cumhuriyetçi Millet Partisi‘ni,
özellikle de partinin başkanı olan
Osman Bölükbaşı‘yı “cezalandırmak
için, il olan Kırşehir, Nevşehir’in ilçesi
haline getirildi.
DP ve Menderes, çok partili döneme
geçildiği halde, 1924 Anayasası ve
onun yürütmeye verdiği üstünlüğün
tek parti dönemi alışkanlığı ile milli
iradeyi Meclis çoğunluğu ile
özdeşleştirip, 29 Kasım 1955’te “Siz
isterseniz hilafeti bile
getirirsiniz,
” diyebildi. (…)
Siyasal ve toplumsal muhalefeti
küçümsemeye, yok saymaya başladığı
1955’te ekonomik kriz de artıyordu.
DP bu tarihten sonra bir türlü
devamını getiremediği demokratik
değişimi bir yana bırakarak basına,
bürokrasiye, partilere, aydınlara…
kısaca kendisine muhalif kesimlere
karşı tahammülsüzleşti.**

Bu tahammülsüzlük daha 1953 yılı
sonunda kendini belli eder.
Aralık ayında DP’nin Meclisten
geçirdiği bir yasayla devlet,
CHP’nin mallarına el koyacak,
Ulus gazetesini kapatacaktı.

 Fotoğraflar, Altan Öymen’in Öfkeli Yıllar kitabından

O zamanları CHP resmi yayın organı
Ulus gazetesinde 23 yaşında
bir gazeteci olarak yaşayan
Altan Öymen kitabında şunları yazar:

Tarih, 14 Aralık 1953.
Meclis binasının etrafında polis
birlikleri devriye geziyor.
Dinleyici yeri zaten çok az olan
Meclise giremeyen halk da
civardaki kaldırımlarda birikmişti.
İlk söz, partisinin genel başkanı
olarak İsmet İnönü‘nündü.
Kürsüye geldi, doğrudan doğruya
konuya girdi.
İnönü’nün bu konuşması, DP’nin
iktidara gelişinden sonra o vakte
kadar yaptığı en sert konuşmadır.
Sözlerine şöyle başladı:

“Pek sayın arkadaşlar,
önümüzdeki kanun tasarısı,
Cumhuriyet Halk Partisi adındaki
meşru siyasi teşekkülü itham ediyor,
ceza kesiyor ve tatbik ediyor.
Karşısında bulunduğumuz hadise,
Büyük Millet Meclisi‘ne
adalet mercii vazifesini gördürmektedir.
Öyle bir adalet mercii ki,
muhakeme ettiğini dinlemiyor. (…)
Bu kanun tasarısı; ruhiyle, metniyle,
her türlü usuliyle Anayasa’ya aykırıdır.
Bu tasarı hukuk prensiplerine,
insan haklarına, Cumhuriyet’in itibarına
kastetmek hareketidir.
Bu kanun tasarısı, iktidar başında
bulunanların Büyük Millet Meclisi’ne
karşı bir zorlama teşebbüsüdür.


Metin Toker’in Akis dergisi ve matbaası kapatılır.

(…)
Biz hukuk dışı bir rejimin
kurulmakta olmasıyla karşı
karşıyayız. Açıktan tatbika başlanılan
yeni rejimle vatandaş sorgusuz,
müdafaasız mahkûm edilmektedir.
Tarih kürsüsünden halinizi seyrediyorum.
Suçluların telaşı içindesiniz.

(…)

Hukuk dışında harekete karar vermiş
bir iktidar, düşmemek için
meşru olmayan her vasıtaya
başvuracak yoldadır.“***

Hüseyin Cahit Yalçın yazılarından dolayı 79 yaşında hapse atılır.

1954 seçimlerinde DP’nin yaşadığı
zafer sarhoşluğu ile öyle bir
baskı dönemi açılır ki:
Partilerin seçim dışındaki
açık hava toplantıları yasaklanır,
kapalı toplantılar izne bağlanır.
CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek tutuklanır.
İspat hakkı“nın, basının lehine olarak Ceza
Yasası’na eklenmesini
isteyen 19 milletvekili
DP’den ihraç edilir, bundan da
Hürriyet Partisi doğar.
Cezaevlerinin kapısı gazetecilere açılır.
Ankara’daki Merkez Cezaevi, gazeteci
milletinin dilinde Ankara Hilton olur.

Dünya gazetesi başyazarı Bedii Faik hapse atılır.

Hüseyin Cahit Yalçın, Yeni Ulus
gazetesindeki muhalif yazılarından dolayı
1954’de 79 yaşında hapse atılır.
Metin Toker sürekli hapse girer çıkar,
dergisi Akis kapatılır. Kayınpederi
ve CHP lideri İnönü‘nün cezaevinde kendisini
ziyaret etmesine izin verilmez.
Dünya gazetesi başyazarı Bedii Faik
mahkâm olur, hapse girer.
Ulus gazetesinin karikatüristi
Ratip Tahir Burak hapse atılır.
Ulus’tan Nihat Subaşı, Ülkü Arman,
Şinasi Berker
, Akis’ten Cüneyt Arcayürek,
Kurtul Altuğ Tarık Talulu,
Yusuf Ziya Ademhan Ankara Hilton‘da
kalanlar arasındadır.****

1955’de İstanbul’da 6-7 Eylül Pogrom‘u yaşandı.
Başta Rumlar olmak üzere gayrimüslim
vatandaşların canını ve malını hedef alan
korkunç saldırılar bir derin devlet operasyonuydu.
Ama genellikle böyle durumlarda olduğu gibi
komünistler, solcular suçlandı, tutuklandı.

 DP, 1946 seçimlerinde CHP’nin seçim
hilelerinden çok daha fazlasını yaparak
1957 seçimlerini de kazandı.
Oyları biraz azaldı ama seçim sisteminin
azizliği sayesinde, yüzde 47 oyla
milletvekilliklerinin yüzde 70’ini kazandı.
CHP ise yüzde 41 oranında oy alırken,
elde ettiği milletvekilliği oranı
yüzde 29’da kaldı.

(…)

Muhalefete tahammülsüzlük sonucu
örneğin daha önce herhangi bir sınır yokken,
siyasal partilerin grup kurma
koşullarına kısıtlama
getirildi.
Genel Kurul’da parti grubu adına
yapılan konuşmalar sınırlandı.
Dokunulmazlıkların kaldırılması
(mebusluktan ıskat) kolaylaştırılırken,
Meclisteki konuşmalar tutanaklardan
çıkarılabilecek, “gerekli görüldüğünde”
meclis görüşmelerinin yayınlanması
engellenebilecekti.

(…)

Bu arada muhalefette birleşmeler oldu.
1958’de Cumhuriyetçi Millet Partisi,
Türkiye Köylü Partisi ile birleşerek
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi
(CKMP) oldu.
Kurduğu Hürriyet Partisi CHP’ye katıldı.
İnönü’nün muhalefeti,
Milli Muhalefet Cephesi” kurmaya
çağırması, DP tarafından “kin ve husumet
cephesi
” olarak adlandırıldı
ve kışkırtıcı bir karşılık olarak
Vatan Cephesi kuruldu.
Vatan Cephesi’ne üye olanların
isimleri radyoda rahatsız edici uzunlukta
yayınlanmaya başlayınca,
tepki olarak Radyoyu Dinlemeyenler
Cemiyeti bile kuruldu.*****

DP iktidarı, 1954 ve 1956 yıllarında
basına dönük özgürlüğe darbe
niteliği taşıyan iki yasa çıkardı.
Başbakan Menderes‘in zafer sarhoşluğu
içinde Meclisten geçirdiği ilk yasa kısaydı.
1956 tarihli yeni yasa çok daha
ağır hükümler taşıyordu.
İlk yasaya göre ikincisi,
çok daha genelleştirilmiş,
soyut hale getirilmiş
ve cezaya fevkalade uygun
hükümlerle donatılmıştı.
Artık yazılan çizilen her şey kolayca
cezalandırılabilecekti.
Basın özgürlüğünün, ifadeyi açıklama
özgürlüğünün kolu kanadı bu yasayla kırılmıştı.
CHP lideri İnönü, Meclis kürsüsünden
şöyle diyecekti:
 

Muhterem arkadaşlar, kapalı ve
karanlık bir rejime kati olarak
dönmek kararının en kuvvetli delili
olan tasarılar elimizde bulunuyor.
Bunlar basında ve toplantılarda,
milletin dertlerini ve iktidarın hatalarını
söylemeyi imkansız kılmayı isteyen vesikalardır.
Sonu gelen sıkıyönetim yerine,
basını susturmak suretiyle
daha sert ve bütün ülkeyi kaplayan
yeni bir sıkı rejim kuruluyor.

İnönü sözlerini şöyle noktalayacaktı:

Bu kanunlar
ümit ışıklarını
söndürecektir.******

Fotoğraf: Altan Öymen’in Ve İhtilal kitabından, s.328 

1960 yılı Mart, Nisan ayları…
DP iktidarının uyguladığı baskılar
doruğuna ulaşır.
İnönü‘ye taşlı sopalı saldırılar yaşanır.
Özellikle Uşak‘taki büyük gürültü koparır.
CHP liderinin Kayseri‘ye girmesine
izin verilmez. Ama İnönü trenden iner,
yürümeye başlar, herkes donup kalır,
polis barikatı bir anda açılır.*******
 

Metin Toker‘in Akis dergisi
ve matbaası kapatılır,
Yazı İşleri Müdürü Kurtul Altuğ
polisler tarafından götürülür.
Tarih, 18 Nisan 1960.
Mecliste ünlü Tahkikat Komisyonu kurulur.
Üyeleri sadece DP milletvekillerinden
oluşan Komisyon’un tek hedefi,
İnönü ve CHP idi. İnönü ve
partisini siyasetten silmekti.
Menderes ülkede tek adam olmak istiyordu.
Tahkikat Komisyonu bu yolda bir son
adımdı ya da çıplak faşizm yolunda
bir başlangıç adımıydı.
Bu adım, “Ben milletin oyuyla seçim
sandığından çıktım, çoğunluk bende,
her istediğimi yaparım
” diye özetlenebilirdi.
Bu adım, demokrasiyi yalnızca seçim
sandığına indirgeyen bir zihniyetin ürünüydü.
Meclisi, yasama denetimini,
farklı siyasal oyunculardan oluşan
bir muhalefeti, bağımsız yargıyı,
özgür basını görmek istemeyen bir zihniyetti.
Bunlar olmadan, tek başına
“seçim sandığı”yla demokrasi olamayacağını
anlamayan ya da anlamak işine gelmeyen
otoriter bir zihniyetti Menderes‘inki…
Bu zihniyetin günümüzde de sayıları
gittikçe çoğalan temsilcileri var.
Hem dünyada hem bizde….
Popülist liderler ya da bir başka deyişle,
zamane diktatörleri ortalıkta cirit atıyor.

(NOT: “Zamane diktatörleri” konusuna
yazılarım sonuna doğru tekrar geleceğim.)
 

Tahkikat Komisyonu‘nun kurulmasına
ilişkin önergenin Meclis Genel Kurulu’nda
görüşüldüğü 18 Nisan 1960 günü İnönü
söz aldı ve o tarihi konuşmasını yaptı:
 

“Biz ihtilalden gelmiş bir nesiliz.
Meşrutiyet ihtilalinden demokratik
rejime geçinceye kadar çok gayret
sarf ettik ve çok zahmet çektik.
Çok güç bir devirdi bu, ama sabırla
muvaffak olduk… Bunun milletimizin
tarihine daima örnek olabilecek
bir misal olarak, cesaret verici
bir misal olarak geçmesini istedik.
Şimdi biz tekrar ihtilal usulünü takip
edecek ve ihtilal yolu ile iktidara
geleceğiz de ne olacak?
En büyük derece ile azami derecede
muvaffak olsak 1938’de, 1940’ta
ve 1945’te vardığımız vaziyete varacağız.
Bu vaziyetten biz memnun değildik ki,
bu vaziyeti, bu ihtilal rejimini biz
demokratik bir rejim haline dönüştürmek
için çok çile çektik. Bizim böyle bir
harekete tevessül etmemizde mana yoktur…

Şimdi ihtilal, iktidarı bir defa eline
geçirmiş olanlar tarafından yapılıyor…
Seçimle iktidara geliyor, devletin
vasıtalarına el koyuyor, seçimle gitmek
ihtimali ufukta görüldü mü,
ben buradan gitmem telaşına düşüyor.

Ne oldu, telaşınız ne?…
Eğer bir idare insan haklarını
tanımaz, baskı rejimi kurarsa,
o memlekette ayaklanma olur…
Şimdi mevzu bahis olan mesele bu…
Beni dinleyin,
biz böyle ihtilal içinde
bulunamayız.
Böyle bir ihtilal dışımızda,
bizimle münasebeti olmayanlar
tarafından yapılacaktır…
Bu yolda devam ederseniz,
 sizi ben de kurtaramam.“********


Yarın: İlk asker darbe 1960’ta geliyor: 27 Mayıs


* Mehmet Ö Alkan, Cumhuriyet: Asırlık Bir Muhasebe, Derleyen: Mehmet Ö. Alkan, İletişim Yayınları, 2023, 33, 34
** Mehmet Ö. Alkan, Cumhuriyet: Asırlık Bir Muhasebe, Derleyen: Mehmet Ö. Alkan, İletişim Yayınları, 2023, s.34,35
*** Altan Öymen, Öfkeli Yıllar, Doğan Egmont Yayıncılık, Kasım 2008, 418, 419, 420
**** Bu bölüm, Özden Toker-Mehmet Ö. Alkan; İsmet İnönü’nün kızı anlatıyor isimli kitaptan özetlendi.
***** Mehmet Ö. Alkan, Cumhuriyet: Asırlık Bir Muhasebe, Derleyen: Mehmet Ö. Alkan, İletişim Yayınları, 2023, s.36, 37
****** Altan Öymen, Öfkeli Yıllar, Doğan Egmont Yayıncılık, Kasım 2008, 307, 308, 309, 310, 311, 312
******* Kayseri bölümün renkli ayrıntıları, “Özden Toker-Mehmet Ö. Alkan, İsmet İnönü’nün kızı anlatıyor” kitabının 202. sayfasında yer alır.
******** İnönü Vakfı sitesinden

Hasan Cemal kimdir?

Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul’da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara’da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 – 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal’in yönetimindeyken 1986’da Sedat Simavi Ödülü’nü kazanarak “yılın gazetesi” seçildi. 

1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998’den 2013’e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da “Araştırma” ödülünü Hasan Cemal’in çalışmalarına verdi. 

28 Şubat 2013’te Milliyet’in manşetinde yayımlanan “İmralı Zabıtları”nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan‘ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, “Başbakan’ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını” gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. 

Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24‘te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013’ten beri T24’te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü’nü “hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle” 2015 yılında Hasan Cemal’e verdi. Cemal, Türkiye’de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. 

Bir dönem Bilgi Üniversitesi’nde “Medya ve Politika” dersleri veren Hasan Cemal’in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: 

– Tank Sesiyle Uyanmak (1986)

– Demokrasi Korkusu (1986)

– Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) 

– Özal Hikâyesi (1989)

– Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)

– Kürtler (2003)

– Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim (2005)

– Türkiye’nin Asker Sorunu (2010)

– Barışa Emanet Olun (2011)

– 1915: Ermeni Soykırımı (2012)

– Delila – Bir Genç Kadın Gerilla’nın Dağ Günlükleri (2014)

– Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)

– Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)

– Hasan Cemal’in “Zamane Diktatörleri” adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var

 

 

Source link

Leave a Comment